Gökyüzüne Karışan Dumandan Bir Ağıt

Ne zaman elleri üşüse yüreğinde bir yangın çıkıyordu. Tebessüm ettiği halde çok ciddi bir iş yapıyormuş gibi bakmıştı adam gözlerine o akşamüstü. Gözlerine ilk kez bakmıştı adam o akşamüstü. O akşamüstü adam; avuçlarının, sımsıcak avuçlarının içine almıştı kadının ellerini. Kadının ömründe ilk defa ellerini koyacak bir yer bulduğunu hissetmiş, gözleri bakmaya değer bir şey buldu zannetmiş ve zaman tam o anda öylece duruversin istemişti. Zaman durmamıştı. Bir kaç saniye sonra adam ellerini bırakmış, nedensiz şekilde bir anda yüzüne yayılan çocuksu gülüş aynı nedensizlikle kaybolmuştu.

Kadının elleri şimdi öncekinden daha soğuk, daha şaşkındı; kadın elleri sanki vücudunun bir uzvu değilmiş gibi onlarla ne yapacağını bilemez halde kalakalmıştı. Adam gözlerini kaçırdığında kadının gördüğü her şey anlamını yitirmişti. Ne hissedeceğini bilmekten bütün varlığıyla nefret etmişti. Evvelinde hissetmenin ne büyük bir tehlike olduğunu, ardından da avuçlardan teslim alınmış bir sıcak hatıranın kış gününde ne denli büyük bir yanık olduğunu öğrenmişti. Sanki adam bütün kuşları o akşamüstü avuçlarında yakmış, gelecek günlere hiçbir umut bırakmamıştı. Ceplerinde olduğu halde üşümekte olan ellerinde soğuk bir kuş cesedi kalmıştı kadının, tatlı bir hatıranın yerine.
Binaya girdi kadın. Ellerindeki bütün o soğuk ağırlığı ve yanmaya devam eden canını boşverip bir anda basamaklara oturuverdi. Ölen bütün o kuşlar için bir sigara çıkarıp yaktı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder